Dünkü yazımızda ele alacağımız konulara değinmiştik. Ülkemizin yaşamakta olduğu iç sıkıntılar ve dış baskılar doğal olarak toplumumuzu derinden etkiliyor, iç sıkıntıların yaşanmasına sebep oluyor. Top...

Dünkü yazımızda ele alacağımız konulara değinmiştik. Ülkemizin yaşamakta olduğu iç sıkıntılar ve dış baskılar doğal olarak toplumumuzu derinden etkiliyor, iç sıkıntıların yaşanmasına sebep oluyor. Toplumumuzun sosyal dilimlerinde yarattığı travmalar sonucunda ortaya çıkan kaos ve karmaşa ortamı yarınlara olan güvenin sarsılmasının sonucunu doğuruyor. Bu sorunların başında hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısı ilk sırayı alıyor. Bozulan arz talep dengesi, işsizliğin artması gibi çok olumsuz bir tabloyu ortaya çıkarıyor. Bu da toplumdaki geçim sıkıntısının ana kaynağını teşkil ediyor. Üretimin düşmesiyle birlikte devlet gelirleri azalıyor, bütçede meydana gelen gelir kaybı ve daralma hayat pahalılığı olarak vatandaşa yansıyor. İthalatın artması neticesinde döviz birikimimiz günden güne eriyor. Dış borç açığımız katlayarak artıyor, bu durum iç piyasaya zam olarak yansıtılıyor. Yapılan zamlar tüketim maddelerinden alınan dolaylı vergilerle daha da ağır bir külfetin ortaya çıkmasına sebep oluyor. İçine düştüğümüz bu kaosun en fazla etkilediği kesim doğal olarak alt gelir gruplarıdır. Bu gruplar içerisinde en fazla etkilenen kitlelerin başında emeklilerimiz gelmektedir. Zira emeklilerimizin maaşlarına yapılan zam bu enflasyonist sistemde trajikomik bir sonucun ortaya çıkmasına vesile oluyor. Zaten geçim sıkıntısıyla pençeleşen bu kitlenin yükü daha da ağırlaşıyor. Bunun sonucunda geleceğe olan güven en büyük darbeyi alıyor ve bu kitle üzerinde yarattığı travma neticesinde bir özgüven eksikliğine de sebep oluyor. Yıllarını çalışarak geçirmiş bu kitlenin sorunları devleti yönetenler tarafından gerçekçi bir bakışla ele alınmalı, onları daha rahat yaşatabilecek çözümler ivedilikle hayata geçirilmelidir. Eğer bu soruna el atılmazsa yaşamakta olduğumuz travma daha da büyüyecek, toplumsal bir buhran halini alacaktır. Devlet adamlarımızın ve devletimizi yönetenlerin bu hakikati görmezden gelme lüksleri yoktur. Çözüm üretmek ve sorunları çözmek yöneticilerimizin başta gelen görevidir. Laf değil çözüm üretmek amaçtır. Bu da birikim, tecrübe ve yetenek ister. Bu özelliklerle donanımlı devlet adamlarımız çok şükür ki mevcuttur. Mesele görmek, duymak ve anlamaktan ibarettir. Ele aldığımız ve kısaca değindiğimiz bu sosyal dilimin sorunlarını çözmek için neler yapılabilir? Bir kere kredi ve kredi kartı mağduru olan bu kesimin büyük bir bölümünün bu sorundan kurtarılması için mevcut borçlarının devlet tarafından sağlanacak kolaylıklarla ödenebilir hale getirilmesi lazım. Bunun için uzun vadeli ve düşük faizli bir kredi yapılanması sağlanabilir. Veya emeklilerimizin yaşam standartları artırılarak da bu soruna çare bulunabilinir. Kalan ömürlerinde insanca ve rahat yaşayabilecekleri başka çözümlerin de bulunması mümkündür ve elzemdir. Ömürlerinin çoğunu çalışarak, üreterek geçiren bu kesime kalan ömürlerini daha rahat ve daha güzel, sıkıntısız yaşayabilecekleri bir ortamın sağlanmasını temin etmek bir borçtur, mecburiyettir. Onlar bundan sonra daha güzel bir yaşamı hak ediyorlar, bunu temin etmeliyiz.Daha rahat, daha huzurlu ve daha güvenli yaşamak emeklilerimizin hakkı. Ne olur bu yaraya neşter atalım! Varsayımlarla avunmayalım, kendimizi kandırmayalım! Sorun ve laf üreten değil çözüm üreten olalım, benden söylemesi!