Öyle bir umutsuzluğa kapıldık ki, ne televizyonda haberleri izlemek istiyoruz ne de günlük gazeteleri okumak. Bize doping etkisi yapacak, yarınlarla ilgili endişelerimizi yok edecek haberler hayal uns...

Öyle bir umutsuzluğa kapıldık ki, ne televizyonda haberleri izlemek istiyoruz ne de günlük gazeteleri okumak. Bize doping etkisi yapacak, yarınlarla ilgili endişelerimizi yok edecek haberler hayal unsuru artık.Ne zaman ve nasıl bu sendromdan kurtulacağız meçhul. Gidişatımız iç açıcı değil. Bugün inançlarımızı yaşama imkanını bize sağlayan Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk ve silah arkadaşları yaklaşan Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle Cuma hutbelerinde anlaşılmaz bir şekilde anılmıyor. Diyanet, İstiklal Harbi’nin bu büyük kahramanları sayesinde var olduğunu bilmiyor mu? Onlar sayesinde biz kimliğimize sahip olup inançlarımızı özgürce yaşama imkanına sahip olduk. Onlar canları pahasına “yedi düvelle” savaşmasalardı başka ülkelerin kültürleri içerisinde yok olacaktık. Dinimiz, diyanetimiz, en önemlisi kimliğimiz olmayacaktı. Bu gerçek apaçık ortadayken Diyanet hangi zihniyete hizmet etmektedir? Diyanet, kendini siyasetten arındırıp kendine çekidüzen vermelidir. Hakikatlere sırt çevirmemeli, tarihi gerçekleri inkara düşmemelidir. Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk bize; “Siyaseti camiye, mektebe ve kışlaya sokmayınız.” tavsiyesinde bulundu. Bu teşhise uyduğumuz sürece toplumsal barışı, huzuru ve güveni sağlayabiliriz. Bugün yaşamakta olduğumuz kargaşanın, karmaşanın, huzursuzluğun, güvensizliğin ve çıkmazların nedenleri olarak Atamızın direktiflerinden uzaklaşmamızı söyleyebiliriz. Titreyip kendimize gelmeliyiz. Kalkınmış, gelişmiş, ilerlemiş; huzurlu, güvenli, sağlıklı bir toplumu oluşturmak siyasetçinin görevi olduğu gibi, yazarların, sanatçıların, STK’ların, akademisyenlerin, hukukçuların da başta gelen görevlerindendir. Bu görevleri yerine getirmek biat duygusundan sıyrılmakla mümkündür. Biat, kişisel çıkarların toplum menfaatlerinin önüne geçmesinden kaynaklanır. Bu durum toplumsal vicdanı yaralar ve toplumu bilinçsizliğe sevk eder. Yanlışa yanlış diyemeyen, biat ettiği kişinin yanlışlarını doğru kabul eden, ya da bizden olanın yanlışı doğrudur şuursuzluğuna kapılanların yaratacağı yıkım telafisi mümkün olmayan felaketleri doğuracaktır. Bu durum; bu millete, bu devlete dış güçlerden daha büyük bir ihanetin yapılmakta olduğunun belgesidir. İki cihanda hesabını vermek çok zor olacaktır. Herkes aklını başına alıp kendine çekidüzen vermelidir. Er geç “ Divan kurulur, hesap sorulur”, hiç unutulmasın.