Gazetede okuduğum bir haber güzel uygulamalar beklentisi içerisinde olanları benim gibi büyük bir hayal kırıklığına sevk etti. Haber “Sosyal Etkinlikler Yönetmeliği”ni değiştiren Milli Eğitim Bakanlığ...

Gazetede okuduğum bir haber güzel uygulamalar beklentisi içerisinde olanları benim gibi büyük bir hayal kırıklığına sevk etti. Haber “Sosyal Etkinlikler Yönetmeliği”ni değiştiren Milli Eğitim Bakanlığı’nın “okullarda insani, ahlaki ve manevi değerlerin kazandırılması çalışması” yapma iznini bir vakfa vermesi ile ilgiliydi. 15 Temmuz ihanet sürecini yaşayan ülkemizde görmezden gelinecek bir konu değildi bu. Bilinen, bu tarihe kadar dincilerin bütün devlet kurumlarını istila ettikleri gibi milli eğitimi de ele geçirdikleriydi. Bir eğitimci olarak bunu bizzat yaşayanlardanım. İhanet kalkışması atlatıldıktan sonra bu din istismarcılarının önemli bir bölümü tavsiye edildi. Ancak tehlike bitmedi. Zira benzer yapılar devlette güç odağı olarak varlıklarını sürdürüyorlar. Bu yapılar birtakım vakıfların içerisinde çok masum ve şirin görüntüleriyle yarınlarda doğuracakları tehlikeleri göz ardı ettiriyorlar. Yaşanmış olan bu hakikatler hafızalarımızdaki ürkütücü varlığını sürdürürken böylesi bir uygulama gelecek açısından oldukça düşündürücü ve kaygı verici. Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun birinci maddesinde; “Türkiye dahilinde bütün müessesatı ilmiye ve tedrisiye Maarif Vekaletine merbuttur.” denmektedir. Buradan anlaşılıyor ki 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu rafa kaldırıldığı gibi Tevhid-i Tedrisat Kanunu da yok sayılmaktadır. Asıl hayal kırıklığı kendisi de bir öğretmen olan sayın Milli Eğitim Bakanımızın bu uygulamaya müsaade etmesidir. Kanuna göre milli eğitime bağlı okullarda öğretmenlerin dışında kimse eğitim veremez. Bu uygulamadan derhal vazgeçilmelidir, devam ettirmek bir suçtur. Mesele sadece bundan da ibaret değildir. Daha da vahimi, 1 milyon öğretmene bakanlığın güvenmemesi gibi anlamsız bir düşünceyi yaratmasıdır. Hiç unutulmamalıdır ki, öğretmenler eğitimin asli unsurlarıdır. Merkezinde öğretmen olmayan bir eğitim faaliyeti başka amaçlara hizmet eder. Bu da cumhuriyetimiz ve yarınlarımız için büyük bir tehlike arz etmektedir. Görmezden gelmek, ülke geleceğine ve cumhuriyetimize yapılacak en büyük kötülüktür. Bu yanlıştan derhal vazgeçilmeli; modern, çağdaş, bilimi rehber edinen bir Türkiye’nin önü tıkanmamalıdır. Atatürk’ün “Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder.” sözü rehber edinilmeli ve asla unutulmamalıdır. Bir an evvel bu yanlıştan ve çelişkiden vazgeçilmelidir. Aksi taktirde “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” nesiller yetiştirmek hayal olacaktır. Bu da meçhul bir geleceğin karanlığına yelken açmak olacaktır.