Konuşuyoruz, ama anlaşamıyoruz. Konuşuyoruz, ama anlaşılamıyoruz. O halde anlatımımızda bir sıkıntı var demektir. Y a da anlattıklarımızın toplumda bir karşılığı yoktur. Bir yerlerde bir sıkıntı var....

Konuşuyoruz, ama anlaşamıyoruz. Konuşuyoruz, ama anlaşılamıyoruz. O halde anlatımımızda bir sıkıntı var demektir. Y a da anlattıklarımızın toplumda bir karşılığı yoktur. Bir yerlerde bir sıkıntı var.
“Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı
Yağ ile bal ide bir söz” dizelerinde konuşmanın ne kadar önemli olduğunu çağlar ötesinden haykırdı bize Koca Yunus. Sözün sosyal, siyasi ve iktisadi hayatta, diplomaside çok önemli olduğunu da anlatmaktadır bize bu dizeler. Özellikle devleti yönetenlerin sözlerinin devlet hayatında büyük bir önem arz ettiği yadsınamaz bir hakikattir. Bu realiteden hareketle dünya arenasında sözlerimizin ikna ediciliği ne ölçüdedir? Diplomaside sözlerimizin etkisi sahip olduğumuz gücün etkisi kadardır. Yani iktisadi ve askeri alanda güçlüyseniz görüşleriniz haksız ve yanlış olsa bile itibar görür. Böylesi bir güce sahipseniz sözleriniz ve anlattıklarınız itibar görür. Eğer gücünüz zayıf veya yetersizse ne kadar güçlü fikirleri savunursanız savunun hiçbir hükmü yoktur. George Soros’un da ifade ettiği gibi “ Uluslararası ilişkiler hukukun değil, gücün ilişkisidir; güç hükmeder ve hukuk hükmedeni meşru kılar.” Maalesef dünya siyaseti ve diplomasisi arenasında var olan gerçek bu. “Dünya beşten büyüktür.” Sözü çok doğru ve  haklı bir tespittir. Bu söze yaşanan gerçekleri görebilenlerin hiçbir surette itiraz,etmesi, benimsememesi, onaylamaması veya karşı çıkması düşünülemez. Yani her aklıselim için çok doğru bir sözdür. Oysa yaşanan gerçeklere bakıldığında ve etkisi dikkate alındığında bu sözün doğruluğunun önemi yoktur. Yaşanan gerçeklere göre dünya “bir”den yani Amerika’dan küçüktür. Çünkü güç onda ve dünyayı Amerika yönetmektedir. Peki, iç siyasette durum nasıl? Bunu açıklanan Eylül ayı enflasyon rakamlarına göre yorumlayalım. Daha iki ay içerisinde doğalgaza, elektriğe, akaryakıta, çaya… yapılan zamlara rağmen enflasyonun tek haneli rakam olarak açıklanması tam manasıyla vatandaşın aklıyla dalga geçmektir. Keşke hakikat, açıklandığı gibi olsa. Bunu bu ilkede yaşayan hangi aklıselim insan istemez? Çünkü düşük enflasyon geçim sıkıntısından bunalan işçimizin, emeklimizin ve tüm çalışanlarımızın rahat bir nefes alması demek. Hayatın çekilmezliğinin, bunalımlarının, tüm sıkıntılarının yavaş yavaş azalmaya başlaması demek. Toplumumuzun hak ettiği rahata ve huzura kavuşması demek. Yarınlara umutla ve güvenle bakması demek. Çocuklarının ve torunlarının geleceğinden umutlu olması demek. Sosyal barış demek… Bunu kim istemez ki? Ama gerçek bu değil, tekrarlıyorum: Keşke…           Söz, doğru ve ikna edici olmalı!” Güneş balçıkla sıvanmaz.”