Her güne ümit veren duygularla başlamak rutin bir davranış ve psikososyal bir beklenti haline geldi. Zira ağırlaşan ekonomik şartlar, bordro mahkumlarının ve emeklilerin omuzlarına binen yükü günden g...

Her güne ümit veren duygularla başlamak rutin bir davranış ve psikososyal bir beklenti haline geldi. Zira ağırlaşan ekonomik şartlar, bordro mahkumlarının ve emeklilerin omuzlarına binen yükü günden güne daha da zorlaştırarak taşınmaz kılıyor. Bu hakikat, devleti yönetenlerden somut adımlar atıp soruna çözüm bulunulması beklentisini arttırıyor. Her gün gazetelerin ekonomi sayfasında özellikle emeklilere biraz olsun rahat nefes aldıracak müjdeli haber okumak istiyor insanlar. Yıllarının en güzel çağlarını çalışarak, üreterek ve emek vererek geçiren insanların emeklilik hayatlarında geçim sıkıntısı çekmeden, rahat ve huzurlu yaşamaları en doğal haklarıdır. Konunun samimiyet ve ciddiyetle ele alınması ve çözüme kavuşturulması emeklilerimiz için iyi bir psikoterapi olacaktır. Yaşanmakta olan bu hakikati görmezden gelmek tamamen bir acziyetin ifadesi olacaktır. Zira Ağustos ayında yapılan görüşmelerde anlaşma sağlanamaması ve bunun üzerine hakem heyetine gidilmesi sonucunda çalışanlara ve emeklilere verilen maaş zamları, vatandaşa yansıyan gerçek enflasyonun çok gerisinde kalmıştır. Bu durum, vatandaşın alım gücünün günden güne düşerek daha da yoksullaşmasına ve geçinebilmek için bankalara borçlanmasına sebep oluyor. Hayat pahalılaşıyor, yaşam güçleşiyor ve çekilmez bir hal alıyor. Nihayetinde çalışanların ve emeklilerin borç batağına gömülmesi sonucu ortaya çıkıyor. İntiharlar, cinayetler, hırsızlıklar, yolsuzluklar, dolandırıcılıklar… günbegün artarak ürkütücü boyutlara ulaşıyor. Son on beş yirmi yılda kart ve kredi borcu yaklaşık yüzde seksen artarak 6,6 milyar liradan 509 milyar liraya yükseliyor. Sosyoekonomik yapının bu kötü gidişi, yaşanmakta olan toplumsal travmanın daha da geç kalmadan rehabilite edilmesi gerekliliğini ortaya koyuyor. Acil olarak bu kötü gidiş ele alınıp çözüm üretilmezse, büyümekte olan buhran toplum hayatımızı felce uğratacaktır. Bu hakikat göz ardı edilmemelidir. Deneyimli, liyakatli ve bilgi ile donanımlı devlet büyüklerimizin çözüm üretmede bir sıkıntı yaşayacaklarını düşünmüyoruz. Sahip oldukları vizyon bu işin üstesinden gelebilecekleri inancımızı perçinleyecektir. Düşmekte olan güven endeksi, yeniden yükselişe doğru istatistiklerdeki yerini almalıdır. Üretim; arz- talep dengesini sağlayacak şekilde artırılıp işsizlik oranı düşürülerek ekonomik hayata yeni bir ivme kazandırmak şart. Tarım ve hayvancılık teşvik edilmeli, ithalat ve ihracat dengesi sağlanmalı, cari açık minimum seviyelere indirilmelidir. Bunların gerçekleştirilmesi; liyakat, cesaret, samimiyet, kararlılık ve ciddiyetle ele alınmasına bağlıdır. Böylece özlenen güzel yarınlara ve güçlü Türkiye’ye ulaşabiliriz. Çok zorluklar yaşamış ve hepsinden başarıyla çıkmış bir millet olarak bunun da üstesinden geleceğiz. Buna inanıyoruz. İnanmak başarmanın temelidir.