Meşru, haklı ve geçerli gerekçelere dayanan Barış Pınarı Hareketı’nın Ankara’ya gelen ABD heyetiyle yapılan görüşmelerin ardından durdurulması; bundan sonra ABD’ye güvenebilir miyiz, ne gibi başka sor...

Meşru, haklı ve geçerli gerekçelere dayanan Barış Pınarı Hareketı’nın Ankara’ya gelen ABD heyetiyle yapılan görüşmelerin ardından durdurulması; bundan sonra ABD’ye güvenebilir miyiz, ne gibi başka sorunlarla karşılaşabiliriz, devletimizin itibarı arttı mı yoksa zedelendi mi? Gibi birtakım soruların cevaplarının verilmesi gerçeğini gündemimize taşıdı. Fırat’ın doğusu teröristlerden tamamen temizlenmeden Amerika’nın baskısıyla sona erdirilmesi bir diplomasi hezimetidir. Amacımız ve hedefimiz, bölgeyi tamamen teröristlerden temizleyerek oluşturulacak güvenli bölgeye ülkemizde bulunan ve ekonomimize büyük külfet getiren mültecilerin yerleştirilmesi idi. Ne yazık ki, bu amacımıza ve hedefimize ulaşamadan operasyon sonlandırıldı. ABD’li diplomatların bizi hangi taahhütlerle ikna ettikleri tam olarak bilinmiyor. Bilinen, ekonomik yaptırımların uygulamadan kaldırılacağı. ABD, sözünü ne kadar tutar bilinmez; çünkü bugüne kadar hep aldatılan taraf biz olduk. Umalım ki, Kıbrıs’ta yapmakta olduğumuz doğalgaz araştırmaları ve Ege Denizi’nde Yunanistan’la yaşamakta olduğumuz sorunlarla ilgili olarak bu yaptırımlar yeniden gündeme getirilmez. Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunarak bölgede kalıcı bir çözüm sağlanması, bundan sonra yaşanabilecek muhtemel olumsuzlukları da tamamen ortadan kaldıracaktır. Bizim yaşadığımız coğrafyada binlerce mil öteden gelerek söz sahibi olan ABD’nin ve Rusya’nın hegemonyasına son vermek, bölgemiz ve ülkemiz için büyük bir kazanım olacaktır. Bu bölgede barışın ve huzurun temini ancak bu sayede vücut bulacak, bölgemiz ancak bu sayede kalıcı bir istikrara kavuşacaktır. Rusya’nın aracılığıyla Şam hükümeti ile görüşmelerin sürdürülmesi sadece Rusya’nın bölgede var olmasına meşruiyet kazandırmaya yaramaktadır. Yapılması gereken; Şam yönetimiyle dolaylı olarak yaptığımız görüşmeleri doğrudan, kimsenin aracılığı gerekmeksizin kendimizin yapmasıdır. Gerçekleri görüp inadımızdan vaz geçmeliyiz. Başkalarının bölgedeki varlığına meşruiyet kazandırmak aciz bir siyasetin ve zayıf bir diplomasinin sonucudur. Diplomaside akılcı yolu tercih etmeli, bizi doğrudan ilgilendiren konularda karar verici kendimiz olmalıyız. Hiç unutulmamalıdır ki, ülkeleri güçlü kılan; güçlü bir ekonomiye sahip olmalarının yanında doğru ve güçlü bir diplomasileridir. Bu sayede dünya arenasında söz sahibi olabiliriz. O zaman “ Dünya beşten büyüktür.” Sözümüz inandırıcı ve ikna edici olabilir. Barış, dostluk ve kardeşlik duygularının yeşerdiği bir coğrafyada yaşamak tüm bölge halklarının hakkıdır. Bu düşüncenin hayata geçirilmesi bizler için kutsal bir görev olarak görülmelidir.